Sayfa:1
I
Buyurun
Oturun, makam koltuğum.
Tam da yalanların kıçına layık
Lale devri padişah derisinden
Oturun!
II
Hiiiç… Dedi kadın…
Hiçlik kadar çoğalmıştı içinde. Susmak, içinde gürültü yaratmaktı. Bir orkestra ve yönetiminden anlamayan şef, melodik olmayan enstrüman sesleri… tek başlarına hepsi anlamalı, hep birlikte çoğul bir gürültü. Yok! İçerdeki gürültü susmasın; dil çözülürdü sonra... Ya da sussun! İçsel ve dışsal hiçlik var etsin kendini.
Nasıl bir şeydi? Orada, burada, şurada olmak; her yerde yarım olmak, yarımlığın olmazlarında ezilmek… Aynı his, içsel ve dışsal hiçlik beklentisi, her durakta var. Her gelene yer göster! Ver! Ver! Ver! Al! Bekle sen şimdi burada. Şurada da vereceklerim var. Ver! Ver! Ver! Al! Yoruldum… Sana geldim soluklanmaya. Ver! Ver!....(?) ne oldu? Bittin değil mi?… Ama vermiştim sana… “Yarımdım değil mi? Yetmedim… Şurada ki; sana geldim. “Hoş geldin, otur”. Çekil ensemden. Gözlerime bakma. Ama yüzümde kal en azından. Camı da kapat, bu rüzgâr değil fırtına… Yüreğimi, korkak bir serçeden ödünç aldım ben, dayanır mıyım sanıyorsun? Oyy dizlerim, çözülür bağları... Alınır bedenim, ellerim, ruhum alınır… Geçmişim, yarınım artık benim bile değilken, nasıl tamam olunur?
[Devamı Arka Sayfada]